MÜZİK
Ceyl’an Ertem’le Samimiyetin Kitabını Yazdık! :)
Onu dinleyenler zaten biliyor, Ceyl’an Ertem her zaman tıpkı sahnedeki gibi samimidir, içtendir. Bu röportajı okuduğunuzda da aynı samimiyeti hissedeceksiniz.
Seni çok seviyoruz müziğin deli kadını! :)
“Amansız Gücenik” nasıl ortaya çıktı? “Hırpalandı Mayıs”ın öyküsünü sizden dinleyebilir miyiz?
Amansız Gücenik aslında benim çok yalnız olduğum bir dönemde ortaya çıktı. Hep yalnız yaşadığım, odama kapanıp defterlerimi karaladığım bir dönemdi. Ama enteresandır; o kadar yalnız hissettiğim bir dönemde birçok arkadaşım bana kendi bestelerini ve sözlerini yolladılar. O nedenle bir yandan da çok kolektif bir albüm oldu. Önceki 2 albüme de benzemedi. Hırpalandı Mayıs’ın hikayesi de aslında, hep birlikte yaşadığımız ve çok mutlu olduğumuz Gezi Dönemi olarak algılandı. Ama sadece o değil. Şarkıda da “Dün oldu, bugün oldu.” diye devam eden bir takım cümleler var ve tarih tekerrür ediyor. Şu anda da çok zor günler geçiriyoruz ve bu tarihten ders almama, balık hafızası halleri bizim sanki ata sporumuz, geleneğimiz haline geldi. Biraz bunlardan dem vuran bir şarkı. Şarkıdaki kadın, “Gel ben seni bu gece avutacağım” diyor. Yarın ayağa kalkıp, sokağa çıkıp, haksızlıkların karşısında durabilirsin diyen bir kadın. Keşke ben olsam bu kadın :)
– Vokal tekniğinizin Anima’dan, son albümünüz “Amansız Gücenik”e kadar olan süreçte farklılıklar gösterdiğini ve geliştiğini düşünüyorum. Her geçen gün sesini daha iyi kullanan bir Ceylan Ertem görüyoruz. Vokal tekniğinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
Anima zamanı zaten oldukça küçüktüm. 20 yaşında kuruldu grup, 25 yaşındaydım ilk albüm çıktığında. O zamanlar insanların gözlerine bakamıyordum bu kadar. Grup dağıldıktan sonra “Aman Allahım ben ne yapacağım? Endişesiyle albümüm için 60 tane müzisyen alıp, o döneme dek platonik bir aşkla izlediğim,takip ettiğim tüm müzisyenleri çağırıp birlikte çalalım dediğim bir dönem yaşadım. O sıralarda daha çok caz vb tarzları dinlediğim için o sulara yakın bir albüm oldu. Benim hep hayalini kurduğum şey özgün olabilmek ve söylediğini kastetmek. Eğer bir değişim ya da gelişim olduysa sebebi budur. Müzeyyen Abla (Senar) mesela her zaman söylediğini kasteder. Acı diyorsa gerçekten acıdır, poz kesmiyordur, hissediyordur. O dönemde çok dinledim ve peşine düştüğüm şey hep o duygu oldu. Hırpalandı Mayısta o kadın olmaya çalışıyorum, Bergen’in şarkısını söylerken şiddete uğramış bir kadın olsam nasıl söylerim bu şarkıyı diye düşünüyorum ya da aşk acısı çeken bir kadınsam onun haline girmeye çalışıyorum. Biraz şarkıyı söylerken kendini mahvetmeye varım. Bu şekilde bir değişim ve gelişim oluyor olabilir. Hiç şan eğitimi almadım bu dönemde. Müzikoloji okudum. Nefes eğitimleri aldım.
– Bu kadar şarkının içinde olduğunuz ve duyguyu hissettiğiniz için mi “Ceylan’ın sol eli olmak” benzetmesi var sizce?
Onun genelde farkında olmuyorum. Bugün o kadar delirmedim galiba diyorum, bir izliyorum yine aynı şey. Sahiden bu “bir hal” demek ki. Sahnede çok haz alıyorum, duyguya giriyorum demek ki. Bundan nefret edenler de var ayrıca. Uyuşturucu mu alıyosun gibi sorular da geliyor bunun üzerine. Hiç uyuşturucu kullanmadım, alkol de almam. Katalizör ya da bir aracı kullanmadan müziğin içinde olmak benim çok saygı duyduğum ve sevdiğim bir durumdur da ayrıca. Sol elimi net yakalayan bir fotoğrafçı da henüz olmadı. :)
– Vokal olarak örnek aldığınız isimler kimler?
Merridith Monk’tan çok etkilendim. Björk, Beth Gibbons, Girija Devi, Müzeyyen Senar, Sezen Aksu… çok var. Hep kadın saydım. Galiba kadın şarkıcılardan daha çok etkileniyorum :)
-Tarz olarak bir araya getirmekte zorlanacağımız bir isim Yıldız Tilbe. Nasıl bir araya geldiniz? Yıldız Tilbe’nin Ceylan Ertem’in hayatında özel bir yeri var mı?
Ben bir gün evimde otururken Yıldız Abla beni aradı. Sesini duyunca, acaba o mu diye 1 saniye fln düşündüm sadece. Dedi ki; “Ben seni çok seviyorum. Ve sana ne yapsam diye düşündüm. Ben ne yapabilirim? Şarkı yapabilirim diye düşündüm. Şimdi telefonunu kapat. Sana mesaj olarak yaptığım şarkıyı göndereceğim.” Böyle başladı tanışmamız ama benim ona hayranlığım kendimi bildim bileli var.
-Sesine, duruşuna, müziğine hayran olduğunuz isimler kimler?
Çok var.. Edip Cansever aşığıyımdır. Tomris Uyar’ın da öyle.. Frida Kahlo’ya bayılırım. Nazım Hikmet.. Şairleri çok seviyorum ve oyuncuları. Komedyenler de benim için çok önemlidir. Bu insanların şifacı olduklarını düşünürüm. Ferhan Şensoy, Kemal Sunal, Şener Şen, Cem Yılmaz benim için çok önemli insanlar. Kendilerine de söyledim bunu. Onların da çok hoşuna gitmişti. Sadece gülüp eğlenmek için değil, hayatında birini kaybediyosun, kendine gelemediğin bir dönem, bir acı oluyor. Hemen açıyorsun bir film. Adile Naşit, Münir Özkul… Bunlar sorunun cevabı değil belki ama, benim kurtarıcılarım!
-Çalmaya bayıldığınız, gözümün bebeği dediğiniz bir mekan var mı?
Keşke! Hayal Kahvesi’ne vefa borcum var. Çünkü beni 3 kişi dinlediği dönemde de kapılarını sonuna kadar açmış bir mekandır. Çiler Geçici sayesinde. Kimse gelmiyor, kimse dinlemiyor emin misin? diye sorduğumda bile beni hep desteklemiştir, motive etmiştir. O yüzden ben hep Hayal Kahvesi’nde çalacağım. Ama onun dışında, sesi, ışığı, oturma düzeni, kulisi vb ile aşık olduğum bir mekan koskoca Türkiye’de yok. Üzgünüm. Avrupa’yı da gezince gerçekten halimize ağlıyoruz. İstanbul’dan çıkınca durum daha da vahim.
–Ceylan Ertem sahnede alışık olmadığımız kadar samimi. Sahnede olmak, seyirciye dokunmak ne ifade ediyor? Bu samimiyetin olması/oluşması için özel bir reçetesi var mı?
Büyüklerimden öyle gördüm diyebilirim. Neşet Ertaş da öyleydi mesela. Konserlerinde izleyiciyle senli benli konuşurdu. Diyorlar; Ceylan böyle star olunmaz, bu şekilde davranma diye. Neden uzak olmaya çalışayım ki?
-Son derece hoşgörülü ve herkesi kucaklayan, birleştiren bir tavrınız var. Peki hayatta Ceylan Ertemi’i çileden çıkaran, delirten bir şeyler yok mu? Nasıl delirir Ceylan?
Memleketin hali kötü olduğu zaman ben de çok kötüyüm. Halk gülüyorsa gülebiliyorum. Çok doluyum, öfkeliyim ve üzgünüm. Barıştan yana olmayan bu tavır beni çileden çıkarıyor. İnsanın insana ettiği zulüm Ceylan’ı delirtiyor. Çok şeye üzülüp, çok şeye kızıyorum aslında. Ceylan çok konuşuyorsun, çok paylaşıyorsun eleştirisi alıyorum. Nasıl susayım ki? Birileri artık beni sevmeyecek, desteklemeyecek ya da dinlemeyecek diye haksızlığa susamam.
Bir yandan da “Müzisyen enayiliği” durumum var. Ertesi gün umutla uyanıp, yeni ve güzel bir gün enerjisi taşırım. Bu enerjiyi herkese vermeliyim duygum da çok olur.
-Türkiye’ye gelse dediğiniz isimler kimler?
Merridith Monk var kesinlikle. Bir daha Pj Harvey gelse mesela harika olabilir. Erykah Badu yine gelsin isterim. Björk’e de her zaman kapımız açık :) Tabi Girija Devi’yi yerinden kaldırıp getirebilecek birileri varsa o da olur :) Eğer Merridith Monk Türkiye’ye gelirse konsere gitmeyecek sanatçı yoktur diyebilirim.