Güncel
Rock Müzik Olduğu Gibi Rock Werchter’e Taşınmış!
Bu yıl 29 Haziran – 2 Temmuz arasında gerçekleşecek Rock Werchter’in biletleri satışa açıldı. Festival programındaki isimleri yan yana okumak bile heyecan verici: Foo Fighters, Radiohead, Arcade Fire, Kings of Leon, Linkin Park, System of a Down… Şimdiden yaz planlarını yapanlardansanız biletinizi şurdan alabilirsiniz.
Geçen yılki festivalle ilgili anılarımı şöyle yazmıştım ☺
Belçika’da düzenlenen Rock Werchter’e gitme şansı yakaladım. İlk defa ülke sınırları dışında bir festivale gittiğim için 4 gün boyunca ağzım açıktı. Şimdi biraz kimler çaldı, kimin sahnesi güzel onlara girelim ki yarın öbür gün bizim festivallere uğrarlarsa hazırlıklı oluruz.
Festivalin 3 sahnesi vardı. Ana Sahne, Club ve Barn. Barn’da kapalı alana daha uygun ama yine geniş kitleye hitap eden gruplar, Club’da da adı üstünde çoğunlukla elektronik müzik yapan isimler vardı.
The Offspring
Sahne performansı: Zıplarken capri pantolondan sarkan zincirlerin sesini duyuyorsanız The Offspring konserindesiniz. O nasıl bir 90’lar havasıydı! Tam bir sahne grubuymuş diye düşündüm izlerken. Şarkılarının bütün hızını, ritmini o kadar güzel yaşattılar ki, bardaklar en çok bu konserde döküldü.
Set list: Bütün konserde Why Don’t You Get a Job? ve Pretty Fly (For a White Guy) şarkılarını ard arda çalsalar bile kimsenin umrunda olmazdı. Tempo hiç düşmedi, yeni şarkılarda en az eskileri kadar eğlenceliydi.
Seyirciyle iletişim: Fazla konuşmadılar daha çok zıpladılar. Ama katılımdan hoşnut gibilerdi. Birçok şarkıda seyirciye mikrofon uzatmalarına bile gerek kalmadı. Herkes bir ağızdan söyledi nakaratları.
Paul McCartney
Sahne performansı: Sanki Beatles sahnedeydi! Kimsenin kayıtsız kalamayacağı kadar harika bir havası vardı Paul McCartney’in. Bir şarkının bitip diğerinin başladığını dahi anlamadığınız bir hızla konserden çok bir Rock müzikali gibi hissettirdi. Herhangi bir insandan daha fazla Beatles fanı olmasam da her şarkıya eşlik etmekten kendimi alamadım.
Set list: Dillerden düşmeyen, hafızalarımızın derinliklerine gizlense bile ilk melodide hemen hatırlanan bütün Beatles şarkılarını çaldı. A Hard Day’s Night ile yapılan giriş zaten güzel bir gecenin habercisiydi. Sonra geldi Love Me Do, Eleanor Rigby, Let It Be…
Seyirciyle iletişim: 55 seneden fazladır sahnedeyseniz artık seyirci sesini çıkarmasa da ne istediğini biliyorsunuz galiba. Herkes o kadar eğlendi ki, dönüş yolunda bindiğimiz serviste, suratında tatlı bir sırıtışla hala telefondan Let It Be dinleyenler vardı.
Ellie Goulding
Sahne performansı: Siyah motorcu montunun üzerine iliştirilmiş parlak taşlarla sahneye çıkan Ellie’nin performansı beklediğimden daha sakindi. İlk dönem şarkılarını seven bir dinleyici olarak, yorgunluktan olsa gerek çok dans edemedim. Söylediği pop-rock şarkılara göre fazla ağırbaşlıydı.
Set list: “Love Me Like You Do” başta olmak üzere yeni albümden birçok şarkı vardı. Yine de Lights gibi hit şarkılarına da yer vermişti.
Seyirciyle iletişim: Daha çok kendi halinde takıldı.
Two Door Cinema Club
Sahne performansı: Kimi zaman oturarak söyledikleri halde yaptıkları müziğin enerjikliği sayesinde güzel bir deneyim yaşattılar. Sanki çok disiplinli bir grupmuş gibi bir izlenim edindim. Hani “temiz” derler ya öyle bir performansları vardı. Ne eksik ne fazla.
Set list: What You Know’u sona saklayarak uyanıklık yaptılar. Sevdiğimiz bütün şarkılaırnın yanında yeni şarkıları Are We Ready’yi de çaldılar.
Seyirciyle iletişim: Yaptıkları hareketli müziğe göre naif duruşları ve sessiz sakin “Thank you!” deyişleriyle, “biz susalım müziğimiz konuşsun” gibi bir tavırları vardı. Her festivalde olması gereken bir grup bence Two Door Cinema Club. Bu hafta sonu One Love Festival’de kaçırmayın derim.
Rammstein
Sahne performansı: Rammstein’ın sahnesi kötü olabilir mi? Tabi ki muhteşemdirler. Bu sefer sahne kostümlerini ve şovları biraz azaltmışlar ama yine de gürül gürül çaldılar. Daha evvel İstanbul Sonisfer’de izlediğimde alışkın olduğumuz diktatörvari hareketleriyle solist Till daha ürkütücü bir hallerdeydi. Sanki Avrupa karışık o kadar da abartmayalım demişler gibi.
Set list: Ich will, Du hast, favorilerimden Sonne; tekrar tekrar dinlenecek bütün şarkılarını çaldılar. Amerika ile yaptıkları bis de her zamanki gibi şölenliydi.
Seyirciyle iletişim: Rammstein sahnede biraz tiyatral takıldığından öyle mikrofon uzatma, seyirciye seslenme adetleri yok. Tam olarak bir “performans” izledik yani. Geldiler, şovlarını yaptılar ve gittiler. Ama yine gelsinler, yine izleriz tabi.
PJ Harvey
Sahne performansı: Sanki o şiir kitabını bize okudu ve şiirden nefret edenler bile ağzı açık dinledi. Sözle o kadar netti ve kulağımızın dibindeydi ki ona neden kadın ozan dediklerini anladım. Anlatmak istediklerinden hiç taviz vermeyen, müziğini hep yukarı taşıyan bir Rock kadını PJ Harvey. Eline kimi zaman tef, kimi zaman gitar aldı ve mum ışığına benzeyen ışıklandırmanın altında parıl parıl parladı.
Set list: Yeni albümü The Hope Six Demolition Project’i tamamına yakın çaldı. Ama Down by the Water ile “Little fish big fish swimming in the water” dememize de müsade etti, sağolsun.
Seyirciyle iletişim: Ne desin artık her şeyi şarkılarında demiş zaten kadın. İfadesi ve el hareketleriyle o kadar yaşayarak söyledi ki, bakışı yetti.
Red Hot Chili Peppers
Sahne performansı: Red Hot Chili Peppers’ın kötüsü olmaz tabi. Ama ben her zaman onları fazla abartılmış, biraz fazla Amerikan bir grup olarak görmüşümdür, afedersiniz. Grubun en nadide üyesi gitarist John Frusciante de yoluna tek başına devam ettiğinden azıcık küskün izledik tabi. Yine de performans derseniz, RHCP ölüyü diriltir derim.
Set list: Olmazsa olmaz dediğimiz her şeyi çaldılar: Dani California, Californication, Otherside… Giderken de bir By The Way patlatarak ağzımıza bir parmak bal çaldılar.
Seyirciyle iletişim: Zıpla dediler zıpladık, el salla dediler salladık. Eski dostlar gibi davrandılar seyircilerine.
Iggy Pop
Sahne performansı: “Bu nedir böyle?” dedik sahneye adımını attığında Iggy Pop. Gerçek midir, yoksa Iggy Pop’un dublörü müdür? 69 yaşında bir müzisyen nasıl bu denli enerjik olabilir? Bu soruları düşünürken gerçek bir şaşkınlıkla izledik konseri. Tanıdığımız o çarpık yürüyüşünü dansa çeviren, neredeyse hiç detone olmayan sesiyle punkın henüz ölmediğini düşündürdü.
Set list: I Wanna Be Your Dog, 1969,The Passenger… Hayatımızın soundtrack şarkılarını çaldılar. Bunu da çalsaydı diyeceğimiz tek şey Passenger’ı tekrar çalması olabilir ancak.
Seyirciyle iletişim: Her şarkının ilk dizesinde “ooooo” nidalarıyla karşılanan Iggy Pop’un bizden hiçbir beklentisi yoktu sanki. Ne alkış, ne tezahürat istedi. Çünkü hepsinden fazlasıyla vardı. Hep kullanıyoruz usta müzisyenler için ama “efsane” ne demekmiş ona tanık olduk işte.
Florence and The Machine
Sahne performansı: Bir doğa olayı gibiydi Florence! Adının arkasındaki The Machine ne demekmiş makine çalışınca anladım. Aynı anda dans edip, sahnenin her yanına koşan, hem orada hem burada olan ama bir yandan da sesi hiç düşmeyen bir fırtına kadın! Yok, mutlaka Türkiye’de izlemeliyiz kendisini!
Set list: Dog Days Are Over, Kiss with a Fist, Ship to Wreck şimdiden klasikleşmiş şarkılarından adeta bir marş listesi yapmıştı.
Seyirciyle iletişim: Enteresandı. Kliplerinden çok cool, maskulen ifadesiyle sert bir izlenim bırakan Florence konuşurken küçük bir kız gibiydi. Herkese yüzlerce defa teşekkür etti. Bir yıldır devam eden turnesini bitirdiği için duygularını bizimle paylaştı. Şarkılarını nasıl yazdığını anlattı. Şarkı söylerken çıkardığı yüksek, darbe yaratan sesine tezat oluşturan ince konuşma sesi şaşırtıcıydı.
Macklemore & Ryan Lewis
Sahne performansı: Macklemore’un canlı performansı beklediğimin çok daha üzerindeydi. Canlı enstrumanlar eşliğinde, şarkıları orijinallerinin aynısına yakın söyledi. Bence işin içinde elektronik ve rap olunca oldukça zor bir şey canlı performans. Sempatikliğini de söylemeden geçemeyeceğim.
Set list: Albümün neredeyse bütün şarkılarını çaldılar. Thrift Shop, Same Love gibi hitleri canlı dinlemek çok güzeldi.
Seyirciyle iletişim: Her şarkıları uzun bir hikaye olduğundan öncesinde sonrasında, barış, özgürlük, eşitlik üzerinde konuşmalar yaptı Macklemore. Babam bana “gittiğin en çılgın ülke neresi” dediğinde “Belçikaaa!” demek istiyorum diyerek ortalığı bir coşturdu ki böyle kurnazlık görmedim. Konserin ortasında sesin tamamen gitmesini de oldukça profesyonel atlattılar.
Last Shadow Of Puppets
Sahne performansı: Yaptıkları müzik açıkhavaya uygun değildi. Melankolik şarkıları, iki solistin arasındaki kimya üzerine kurulu sahne şovlarıyla süslenmişti. Yaylıların sesi, gitarların biraz altında kaldı ve nihayetinde vokal ağırlıklı bir müzik dinledik.
Set list: Herkesin bildiği Bad Habits, The Age Of The Understatement gibi şarkılarını sırasıyla çaldılar. My Mistakes Were Made For You da listedeydi.
Seyirciyle iletişim: Birlikte şarkı söylemekten keyif aldıkları her hallerinden belli olan Alex ve Miles bizden çok birbirleriyle ilgilendi. Kendi garajlarında çalıyor gibilerdi. Ama bir yandan da izlendiklerinin bilincinde ve bundan zevk alarak.