Röportaj
İstanbul Film Festivali Hakkında Her Şey
İstanbul Film Festivali Direktörü Azize Tan ile festivali enine boyuna konuştuk.
İstanbul Film Festivali’ni biz program açıldığında takip etmeye başlıyoruz, peki ya sizin için ne zaman başlıyor festival?
Biz hiç bir zaman durmuyoruz. Artık Filmekimi ile birlikte senede iki festival yaptığımız için, zaman zaman senelik izinlerimizde bile çalışıyoruz :) Mesela şu anda İstanbul Film Festivali için çalışırken bir taraftan Filmekimi listesi yapıyoruz. Biz belli yönetmenlerin, belli filmlerin peşindeyiz. Dünya sinemasını yakından takip ediyoruz. Mesela Berlin Film Festivali’nde ödül alan Pablo Larrain’in The Club filmini çok beğendik. Ancak gösteremeyeceğiz, çünkü filmin önce yurt dışı prömiyerinin yapılması gibi bir şart var. Ama film şimdiden Filmekimi listesine girdi!
Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim, dünyadaki bütün film festivalleri için takvim Cannes ile başlar. Tabi ki belli başlı bütün büyük festivalleri ve bağımsız festivalleri takip ediyoruz ama o büyük prömiyerlerin yapıldığı, yıldızlar geçidi gibi seçkilerin olduğu festival, Mayıs ayında Cannes.
Bir de festivalde sürekli takip ettiğimiz yönetmenler var. Lars von Trier, Kim Ki Duk gibi.
Tabi aslında biz yönetmen sineması takip ediyoruz. Genç Ustalar bölümünde birinci, ikinci filmini çeken yönetmenlere yer veriyoruz. Onları hep takip ediyoruz, neler yapmışlar diye. Daha sonraki yıllarda bu isimler bizim “ustalarımız” oluyor. Mesela Lars von Trier’in filmlerini ilk biz gösterdik. Peter Greenaway aynı şekilde. Aslında bir yandan da sinemasal bir yolculuğu takip ediyoruz. Mesela bu sene bizim için çok sevindirici bir şey oldu. Arjantinli yönetmen Lisandro Alonso’yu ilk filminden beri takip ediyoruz, çok da seviyoruz. Ama hep bir zamanlama problem çıktı ve şimdiye kadar hiçbir filmini gösteremedik. İçimizde ukte kalmıştı. Bu sene karar verdik, son filmi Jauja ile birlikte bir toplu gösterim yapacağız. Aslında yönetmende gelecekti ancak Şubat’ta baba olduğu için gelemiyor.
Bizim aslında festival yaparken amacımız, bu filmler festivalde gösterilsin, başka hiçbir yerde gösterilmesin değil. Bizim amacımız tabi ki bu filmleri göstermek, tanıtımını yapmak ama sonrasında da vizyona girmesini sağlamak. Türkiye’de İngilizce olmayan bir filmin gösterim bulma şansı hala çok düşük. Ancak Başka Sinema gibi bizim de çok desteklediğimiz oluşumlar sayesinde gösterilebiliyor. Artık böyle bir izleyici kitlesinin de oluştuğuna inanıyorum. Tek tip film izlemenin insanları yorduğunu düşünüyorum.
Biz Türkiye’de sinema kültürünü yerleştirmeye çalışıyoruz. Çünkü biz Sinematek’in mirasını taşıyoruz. 1980’de darbeyle birlikte kapatılan Sinematek’ten sonra, yönetmen sineması izlenebilecek bağımsız hiçbir şey kalmıyor. Filmler yasaklı, Türkiye’de gösterime girmeleri bile 3 yılı buluyor. Bu süreçte festival, İstanbul Festivali’nin içinde bir seçki olarak gösterilen 6 filmle başlıyor. O kadar büyük bir talep görüyor ki bugünlere gelen festival yapısı oluşuyor. O yüzden biz hem seyircimizi yetiştirdik, hem de seyircimizle birlikte büyüdük. Bu her festival kolay kolay nasip olacak bir şey değil. Kendimde dahil olmak üzere bir kuşak insan bu festivalle birlikte yetişti, sinemayı öğrendi,sinema okudu, yönetmen oldu, dağıtımcı oldu, sinema eleştirmen oldu…
Türkiye’deki sinemaya da büyük bir katkınız var aslında…
Tabii, İstanbul Film Festivali yıllar içinde Türkiye’de çekilen filmlerin yurt dışına açılabilmeleri için bir kapı oldu. Çünkü biz çok sayıda yabancı konuk davet ettiyoruz. Yönetmenlerin dışında, dağıtımcılar, yapımcıları da çağırıyoruz ki gelsinler Türkiye’den filmleri izlesinler. Pek çok insan festivalde bu filmleri, gördü, yurtdışına davet etti. Sonra tabi onlar, aldılar, yürüdüler. Artık Türkiye’de sinema uluslarası alanda da sesini duyuruyor. Geçen sene çok büyük başarılara imza attık. Cannes’da Kış Uykusu ile Altın Palmiye, Saraybosna Film Festivali’nde Erol Mintaş’ın Annemin Şarkısı ile En İyi Film ödülünü aldık. Venedik’te Kaan Müjdeci’nin Sivas’ı çok büyük başarı gösterdi. Son yıllarda Türkiye’den programda ayer verdiğimiz film sayısı da çok arttı. 40 – 50 film gösteriyoruz ve bu ciddi bir rakam. Bu sene ilk defa bu sene Türkiye’den belgeseller arasında da bir yarışma düzenliyoruz. Groupama ile birlikte her sene bir klasik filmi restore ediyoruz. Bu filmler daha sonra yurtdışı festivallerinden de davet alıyorlar. Bu sene de Yılanların Öcü’nün restorasyonunu yaptık.
Bunun dışında İstanbul Kalkınma Ajansı ile birlikte , IKSV’nin bütün arşivinin halka açık olduğu bir proje gerçekleştiriyoruz. Müzik, caz, film festivali ile ilgili her türlü bilgi ve belgeye akademisyenlerin, konuyla ilgilenen, merak eden herkesin ulaşması mümkün olacak.
Bu seneki bilet satışında bazı sevindirici değişiklikler var. Fiyatlar nasıl olacak?
Bu sene biletler fstivalden bir hafta önce satışa sunulacak. Haftaiçi gündüz seanslarının fiyatlarını 6 TL’den 5 TL’ye indirdik. Bizim çok ilginç bir gündüz izleyicimiz olduğunu fark ettik. Biz indirimden daha çok öğrenciler yararlanıyor diye düşünüyorduk ama çok ciddi orta yaş üstü emekli izleyicilerimiz var. Gece sokağa çıkmak istemedikleri için gündüz biletlerini tercih ediyorlar. Çok mutluyuz, çok sıkı takip ediyorlar festivali. Tam biletler 17 TL, öğrenci biletleri 12 TL olacak. Geçen senenin üzerine 1 TL’lik zam yaptık ama ön satışta herkese %10 indirim imkanı yaptık. Bu şekilde alındığında geçen senenin fiyatlarından bile daha ucuza geliyor. Dünyada bütün film festivallerinde biletler normalden daha pahalı olur, çünkü o filmleri getirmenin, organizasyonun büyük maaliyeti vardır. Ancak biz fiyatları ortalamada tutmaya çalışıyoruz.