Röportaj
İstanbul Film Festivali’nden İlk Tüyolar Burada!
İstanbul Film Festivali’nin 2015 programında yer alan filmlerden bazılarını derledik. Şimdiden liste karalamalarına başlayın, biletler çok yakında satışa çıkıyor!
Sıcağı sıcağına festivalde izleyeceklerimiz
Citizenfour, Amerika Birleşik Devletleri istihbarat servislerinin telefon kayıtlarını ve internet faaliyetlerini izlediği yolundaki gizli bilgileri sızdıran ajan Edward Snowden’in hikayesini anlatıyor. Bu yıl En İyi Belgesel Oscar’ını kazanan film senenin en merak uyandırıcı belgesellerinden.
Victoria pek de tanımadığı üç adamlar, sıkıldığı bir partiden kaçıp, şehri turlamaya başlar. Sonrası para dolu bir bavul ve araba takip sahneleri. Yönetmen Sebastian Schipper’in Run Lola Run’da oynadığını söylemiş miydik?
Sam de Jong, ilk uzun metrajlı filmi Prins ile Amsterdam’da “baba parasıyla nasıl eğlenilir”in kitabını yazan sahte prensleri anlatıyor. Vee Lorde’den geliyor Royals :)
Billy Elliot ile çocuklar üzerine anlattığı hikayelerdeki başarısını kanıtlayan Stephen Daldry yeni filmi Trash ile bildiğinden şaşmamış, objektifin karşısına yine çocukları almış. Film Brezilya’daki çöp dağları arasında başlarını belaya sokan keşifler yapan üç arkadaşın maceralarını anlatıyor
Jafar Panahi’nin Berlin’de Altın Ayı’yı kucakladığı Taxi filmi mekan olarak yönetmenin sürdüğü bir taksiyi kullanıyor. Tahran sokaklarında gezen taksiden bir İran tasviri görüyoruz. Belgesele yakın duran tarzıyla yine Jafar Panahi doğallığında bir hikayeye benziyor.
Mutlaka bir filmini izlediğiniz o yönetmenin son filmi
Amerikan ve bağımsız kelimeleri yan yana gelince ilk akla gelen isim Hal Hartley’in son filmi Ned Rifle gösterimi ile festivale konuk olarak da gelme ihtimali var
Paul Thomas Anderson yine bol karakterli, eşine az rastlanır bir filmle karşımızda! Inherent Vice, 70’lerde geçen bir dedektif filmi. Tadından yenmez.
Wim Wenders hayranları için güzel haber. Yönetmenin iki filmi The Salt of the Earth ve Every Thing Will Be Fine festival programında yer alacak.
En önemlisi keşfetmektir!
’71 filmi adeta Hollywood’un Vietnam savaşı üzerine yapılan filmlerine İngiltere’den bir karşılık. Belfast’ta IRA ve hükümet karşıtı gruplarla, Britanya ordusunun karşı karşıya geldiği dönemlerde çatışmanın ortasına düşen er Gary’nin hikayesi garip bir şekilde bize dair de çok şey anlatıyor. Yönetmen Yann Demange’ı BBG evini korku evine dönüştüren, iğneleyici, mini seri Dead Set’ten hatırlıyoruz. Kaçırılmamalı!
Bir gece kulübü sahibinin ununu eleyip, eleğini duvara asma çalışmalarını anlatan Party Girl, Chinawoman’ın şarkısının kullanıldığı fragmanıyla da bize göz kırpıyor. Filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Angélique Litzenburger de festivale katılacak.
https://www.youtube.com/watch?v=qowrSVxtpYs
The Last Hammer Blow, ünlü bir orkestra şefi olan babasıyla yıllar sonra iletişime geçen Victor’un hikayesi. Film Venedik’teki gösteriminde olumlu eleştiriler almış.
Silikon Vadisi’ndeki yalan dünyadan sıkılıp uçağa atlayan Gary, Paris’te bir oda hizmetçisi Audrey ile tanışır. Gerisi kuşlar ve insanlar. Bird People aynı zamanda hem hüzünlü hem de umutlu filmlerden.
Alonso Ruiz Palacios ilk filmi Güeros Twitch’in tanımıyla uyuşturucu kullanımı ve ağır İskoç aksanı dışında yer yer Trainspotting’e benzeyen bir yol filmi komedisi.
Fragmanıyla ve eleştirmenlerden aldığı övgülerle It Follows korku sevenlerin iştahını kabartıyor. Belli bir janra bağlı kalmadan, saf korku temasıyla yola çıkan yönetmen David Robert Mitchell temposu hiç düşmeyen bir filme imza atmış. İnanmazsanız Best Horror Movie It Follows yazın bakın :)
1984’de İngiltere’de, geyler ve maden işçileri aynı eylemde yürüyor. Pride, neşeli yüzüyle, insani duyguların kimlikten bağımsız olduğunu seyirciye kahkahalarla hatırlatıyor.
Farklı bir seyir deneyimi isteyen sinefillere!
Venedik Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen ödüllerini toplayan The Postman’s White Nights, kuş uçmaz kervan geçmez bir Rus kasabasında geçiyor. Kasabanın dış dünyayla bağlantısını sağlayan tek kişi ise hikaynin merkezindeki postacı.
https://www.youtube.com/watch?v=Gf7VPqj3SC4&t=123
Yaşlı bir Aborijin’in “ben kendi kendime de yaşarım” diyerek vahşi doğayı mesken edinmesini anlatan Charlie’s Country, başrol oyuncusu David Gulpilil’in başarılı performansıyla konuşuluyor.
Bruno Dumont sinemaseverlerin ya çok sevdiği ya da nefret ettiği bir yönetmen. Bu sene TV için çektiği polisiye P’tit Quinquin ile de sevenlerinin sayısını arttırmışa benziyor. Festivalde bu mini seriyi kesintisiz olarak izleyebileceğiz.
Ünlü modacı Yves Saint Laurent’in hayatını anlatan birçok film çekildi. Bertrand Bonello Saint Laurent’in hikayesinde modacının daha hedonistik dönemlerine ağırlık veriyor.
Words with Gods “Artık birbirimizi tanımanın vakti geldi.” sloganıyla birçok yönetmenin kısa filminin toplandığı bir seçki. Bahman Ghobadi’nin kısa filminde de Yılmaz Erdoğan rol alıyor.
Korku filmlerine ses montajı yapılan bir stüdyoda geçen Berberian Sound Studio’nun orijinalliğiyle aklımızda yer eden Peter Strickland son filmiyle festival perdesinde olacak. The Duke of Burgundy kelebekler üzerine deneyler yapan bir bilim kadınının, sevgilisiyle olan ilişkisi üzerine yine alışılmışın dışında bir yapım.
Son zamanlarda adından sıkça söz ettiren Filipinli yönetmen Lav Diaz’ın son filmi From What Is Before kolay kolay gösterim şansı bulamayacak, farklı bir sinema deneyimi yaşamak isteyen sinefillere hitap eden bir yapım. Yönetmeni tanıyanların kalemi oynamaya başlamıştır sanırım.